Özdemir İnce

Nankörlük, ihanet, bilinç

11 Eylül 2022 Pazar

1966 yılının haziran ayında Fransa’dan, lisesinde Fransızca öğretmenliği yaptığım Aydın’a döndüm. Süleyman Demirel’in Adalet Partisi hükümetinin, İngilizce öğretmeni Ülker’i Yalvaç Lisesi’ne sürdüğü müjdesiyle karşılandım. Ülker, okullar açılınca, üç yaşındaki oğlumuz Tan’ı annesine emanet ederek gitti. 

Ülker, Yalvaç’a gittikten sonra, öğretmenler sendikasına üye birkaç arkadaş beni görmeye geldi. Yapılacak seçimde başkanlığa aday olmamı önerdiler. Hükümete karşı duyduğım öfke yüzünden öneriyi kabul ettim. Aslında, yazı çalışmalarım dolayısıyla öğretmenler lokaline gittiğim yoktu. Uzun sözün kısası, benim liste ezici (!) oyla seçimi kazandı. Ben de doğal olarak TÖS Aydın şubesine başkan olmuş oldum. Bir gün sonra görev paylaşımı için toplandık. Ben nasıl olsa doğal başkandım ya, öteki görevler için görev paylaşımı yapılacaktı. Derken biri “Önce başkanlıktan başlayalım” demez mi... Listeyi kim yaparsa başkan olmaz mı? Olsun, seçim demokrasi gereğidir! İşin içinde bir oyun olduğunu anladım ve hemen bastım istifayı. Meğer Aydın valisi listemdeki zevata beni başkan yapmamaları talimatı vermiş. 

Teşbihte hata olmaz derler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu benim durumuna düşürmek isteyenler var. Altılı masayı kim kurdu? Masadaki en büyük partinin genel başkanı kim? Olsun! Cumhurbaşkanı adayını masada oturan başkanlar seçecek. Çok güzel! Ama kimileri de var ki zarafet, vefa, hakseverlik ve zekâ yoksunu!

Kostaklanan sağcı ve milliyetçi siyasetçi tipine koşullanmış matbuat eşrafının “pısırık” sıfatıyla taltif ettiği Kemal Kılıçdaroğlu Ankara-İstanbul uzun yürüyüşüne başlayınca esnaf ve bezirgân tayfası şallak mallak oldu. Yavaş atın çiftesi pek olur demişler ama Kılıçdaroğlu’nun tezayak olduğunu anlamamışlardı. Kılıçdaroğlu övgüsü yapacak değilim, benim amacım başka.

Bu ülkede siyasal parti denen örgütün evrensel tanımına uygun 99 yaşındaki CHP’den başka bir kuruluş yoktur. CHP, lider partisi değildir. CHP bir fraksiyon partisi değildir, otel lobilerinde kurulmamıştır, bir Kurtuluş Savaşı’na öncülük ederken kendi kendini kurmuştur; mayasında kan, ter ve yurtseverlik vardır. Böyle bir parti kimsenin mayın katırı olamaz, böyle biline.

Hiçbir kavram yerinde durmaz, çağının çağdaşı olmak zorundadır. İmparatorluklar çökerken ulus devletleri kuran milliyetçilik de dönüşüme uğramıştır. Çağdaş ulus devleti kuran milliyetçilik de son yüzyıl içinde zorunlu olarak değişmiştir; yurtiçinde din ve soy milliyetçiliği hastalıklıdır, iç barışı dinamitler; Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartına ve paraportuna sahip olanların dinsel inancı bireyseldir; ırkı, soyu-sopu ve ümmeti resmen yoktur, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı vardır. Dış düşmana karşı da milliyetçilik yurtsever, vatandaşlığa evrilmiştir: Vatan savunmasını milliyetler değil vatandaşları yapmaktadır. 

Gelelim altılı masaya: CHP dışında kalan beş partinin geleceği önümüzdeki seçime bağlıdır. Seçimi Başyücelik kazanırsa hepsinin toprağı bol olsun artık. Bu gerçeğin bilincinde olmaları gerekir. Başyücelik kazanırsa en kısa zamanda bütün partileri kapatmak zorundadır. Bu falcılık değildir, diyalektik böyle diyor. HDP’ye ve sol partilere gelince o da beş partinin kaderinden kurtulamaz. Partilerin kapatılması felaket olur, cehennemin kapıları açılır ama aklı olan hiç kimse bu felaketi yaşamak istemez. Gerçek şu ki hiçbir zart zurt CHP’yi yok edemez, onun varlığı AKP’yi de tarihin çöplüğüne süpürür. Sonuç olarak altılı masanın beş ortağı ile HDP+SOL aklını başına almak zorundadır. Bir de pis kokulu, para şangırtılı “kazanacak aday” safsatası var! At yarışları dahil “kazanacak aday” yoktur. Şike, sabotaj ve hile vardır. Kim ki “kazanacak aday” kartını açar, o satılmıştır!

Bir şiirimden bir dizeyle bitiriyorum yazıyı: Sözüm hayrattır, parayla satılmaz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eskiye dönüş 28 Nisan 2024
Maçı hakem bitirir 26 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları